Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği


Video Portal

Prof. Dr. Fatih Yeşil: 26 Ağustos öncesi hazırlık döneminin az bilinen ayrıntıları

Sakarya’dan zaferle ama tükenerek çıkmış bir ordu. Savaşlardan tükenerek çıkmış bir halk... O ordunun ve halkın önünde G günü S saatinde yapılacak son bir savaş var. Başkomutan’ın elindeki son kozdur artık: Hazırlık, taktik ve topyekün savaş! 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. Fatih Yeşil, Hacettepe Üniversitesi-Tarih Bölümü mezunu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Avrupa devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu’nu karşılaştırmalı bir perspektifle ele aldığı çalışmaları, ordu, devlet, siyaset, diplomasi ve harp tarihi alanlarında yoğunlaşıyor. Yeşil’in yayımladığı üç monografinin yanı sıra yerli ve yabancı pek çok dergi, kitap ve ansiklopedide yayımlanmış makaleleri ve editörlüğünü üstlendiği kitapları bulunuyor. Prof. Yeşil’le taarruza hazırlık döneminin çarpıcı ayrıntılarını konuştuk: 

Sakarya Savaşı 13 Eylül 1921’de Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmış; Yunan ordusu ciddi yara almış vaziyette. Herkesin ortak kanaati Türk tarafının hemen bir taarruza geçse kazanacağı yönünde, ama komuta kademesi 11 ay bekliyor. Neden 

Mustafa Kemal Paşa’nın 1922’nin Mart ayı sonları civarında meşhur bir konuşması vardır. Der ki, “Ordumuzun kararı taarruzdur. Ama biz bu taarruzu erteliyoruz. Bunun sebebi ise hazırlığımızı iyice tamamlamak için zaman gerekmesidir.” Ve noktayı şöyle koyar: “Yarım hazırlıkla, yarım tedbirle yapılacak taarruz hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür.” Bu konuşmayı da bilhassa TBMM’de yapar. 

Çünkü “Hadi artık taarruza başlayın” diye en çok sıkıştıran Meclis? 

Tabii zaten asıl Meclis’teki muhalefeti dindirmek için yapılır bu konuşma. Yoksa her bir asker biliyor ki taarruz edilmek zorunda. Taarruz edilmeksizin hiçbir sonuç alınamayacağını hepsi biliyor. Ama hazırlık yapılması şart. Tamam, Yunan tarafının mecali kalmamış, ama aslında iki taraf da bitmiş vaziyette. Süvarilerin sayısı yetersiz, herkes yorgun, askerin ayağına giyecek çarığı bile yok. O yüzden zaten Sakarya’dan hemen sonra hazırlıklara başlanıyor. 

15 Eylül’de hemen umumi seferberlik ilan ediliyor; 15 Ekim gibi SAD şifreli taarruz planı bile hazır… 

Evet; ama o plan bu plan değil tam olarak tabii. Birden fazla plan var çünkü. Yani şunu unutmayın, asker hiçbir zaman tek bir plan yapmaz. Mutlaka B, C, D vardır. Buna askerce “ihtimalat planları” denir. Yani şu olursa şöyle yapacağız, şu olursa böyle yapacağız gibi… 

Son taarruz planı en çok kime aittir? 

Mustafa Kemal ve Fevzi paşalar. 

İsmet Paşa? 

O icracı. Plan dediniz mi Başkomutan ve Genelkurmay Başkanı var. Ama yüzde kaçı hangisinin, tabii onu tam söyleyemeyiz. 

Peki hemen Ekim ayında plan hazırlığına başlandı; sonra? 

Aralık itibarıyla subay ve erler için her sınıfa ayrı topçu, süvari, piyade kursları açılıyor. Askeri kafaca ve bedenen taaruza hazır duruma getirme kursları… Çok ciddi eğitim veriyorlar. TRT’nin sanıyorum 1972 tarihli bir çekimi vardır, Büyük Taarruz’a er olarak katılmış gaziler konuşur. Oradaki terminolojiyi duyduğunuz zaman diyorsunuz ki, bu nasıl bir askeri bilgi! Bugün çoğu askerden aynı türden bir terminolojiyi duyamazsınız. 

Sonra, özellikle subaylara gece kursları düzenleniyor. “Eğiticilerin eğitimi” oluyor bu kurslar, yani emir komutanızdaki askerlere ne öğreteceksiniz kursları… Yabancı askeri eserler Türkçe’ye çevrilip subaylara okutuluyor. Konya’da bir topçu talimgahı, yani bugünkü topçu atış okulu açılıp; topların adedi atış cetvelleri hazırlanıyor. 

Hepsi Aralık-Ağustos arasında oluyor bunların?.. 

Tabii tabii… Ocak 1922’den itibaren lojistik konusunda adımlar atılmaya başlandı. Bilhassa demir yollarında düşmanı takip için gereken tedbirler alınıyor. Behiç Bey (Erkin) müthiş biridir, çok önemli bir vazife icra eder orada. Şubat’a gelindiğinde artık 1. ve 2. Ordu komutanlarıyla 3. Kolordu komutanının Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’yla toplantılar yapmaya başladığını görüyoruz. Mart’ta Mustafa Kemal Paşa’nın meşhur bir Garp Cephesi teftişi vardır. 

40 gün süren? 

Evet, “Ordunun kararı taarruzdur” derken bunu o teftişte edindiği izlenime göre söylüyor muhtemelen. Zaten Nisan ayı olduğunda artık Garp Cephesi Komutanlığı şöyle bir rapor hazırlıyor; “Haziran 1922’de ordunun taarruza geçmesi için gerekli ihtiyaçlar listesi.” Buna göre diyor ki İsmet Paşa: Benim Haziran’da taarruz edebilmem için 9 bin tane daha tüfeğe, 420 tane daha ağır makineli tüfeğe, 2.750 hafif makineli tüfeğe, 72 tane topa, 50 bin nefere daha ihtiyacım var. Yani bunları tespit noktasına gelinmiş artık ve Mayıs ayı itibarıyla tamamen taarruz hazırlıklarına geçildiğini söylemek mümkün. 

Günü belli mi? 

Ne günü ne saati belli… Mustafa Kemal’in kendisi dahi bilmiyor. Hazırlık tam ne zaman biterse o zaman. Askerler günümüzde de bunu “G günü S saati” olarak ifade eder. O kimsenin malumu değil. Plan hazırlanmış, üst komuta kademesine sunulmuş, zamanı geldiğinde üst komuta kademesi oraya günü ve saati yazacak. 

Sonra peki bütün orduya bildirilecek mi o gün ve saat? 

Şöyle söyleyeyim, 14 Ağustos’ta intikallerin başlayıp 25 Ağustos’ta taarruz çıkış hattına vardıkları ana kadar ast birlik komutanlarına bile nereye niye gittikleri söylenmiyor. Hatta ordu içerisine tam tersi söylentiler yayılıyor; “isyan bastırmaya gidiyoruz” ya da “Yunan ordusu taarruza geçecekmiş şuradan geçeceği düşünülüyor, oraya doğru gidiyoruz” gibi… Gerçek gün ve saati benim tahminim paşalar bile iki ya da üç gün öncesinde öğreniyorlar. 

Çünkü taarruzun baskın olması için en büyük koz gizlilik? 

Aynen öyle. Mesela 11 ay içinde en çok ihtiyaç hissedilen eksiklik çadır. Neden? Çünkü kuzeyden güneye asker intikal ettirilirken o hattaki çadırları toplamıyorlar. Yunan hava keşfi havadan baktığında aşağıda hala aynı çadırlar duruyor, demek ki bu adamlar burada diyor. 

Oysa çadırlar yerinde duruyor, ama birlikler parça parça intikale başlamışlar. Müthiş bir gizlilik planıdır o, ama bütün bu hikayeye rağmen eratın neredeyse yarısı taarruz öncesine kadar giysisiz. Ne yapılıyor? Özellikle İtalya ve Fransa’dan elbise ve kumaş satın alınıyor. Antep’te, Maraş’ta atölyeler kuruluyor, gelen kumaşlar oralarda dikiliyor.